8 Aralık 2013 Pazar

son yayın

Bu blog Bilge'siz kaldı. Siz kalmayın. Tedavi edecek, sarıp sarmalayacak sizi, göreceksiniz.
Geçenlerde en sevdiğim kelimeyi sordular bana. Cevap veremedim. Oyunum bu benim. Nasıl açık ederim onca insana.
Ama var öyle bir kelime. Sonra düşündüm de paylaşmak en iyisi. Pay'laşmak. Pay.
''hoşça kal''

Adı böyle kalmalı. Bir ad kalacaksa tabii. Kalmalıysa yani.
Portakal mevsimi.

İçim zorlanıyor.

Hoşça kal.

5 Kasım 2013 Salı

El

Sarı mı gri mi kahverengi mi karar veremediğim perdelerle dolu ev. İki 'şey'iz. Ne'yiz? 
Yıllardır odalarda, sokaklarda, sohbetlerde buluşmadık seninle.
Duvar saatini görüyorum. Arkasında 'Kütahya Porselen' yazdığına emin olduğum oymalı kakmalı bir saat. Üstünde acılı çiçekler. Evinde acı çeken çiçekler var.
Karşılıklı koltuklarda konuşuyoruz. Susmayı yine mi unuttuk?
"Geçen gün bir kuş gördüm. Ölmüştü." diyorsun.
Bir martı görüyorum bu bahis aramızda geçmeden günler önce. Deniz üstünde. Akıntıyla savrulan bir martı. Söylemiyorum. Bilmemelisin.
Uzak koltuklarda soluyoruz.
Bu saat büyük kaybından kalan. 
Bir köşeye sinmiş unuttuklarını hatırlamaya çalışıyorsun ya da hatırladıklarını unutmaya. Bilmiyorum.
Aklına gelenler cenaze evleri. Ağıtlar, yakarışlar..
Ne yiyor ne içiyorsun?
Sabun hala lavanta mı kokuyor?
Sen hala umut mu kokuyorsun?
.
.
.

31 Ağustos 2013 Cumartesi

451

   
   Ben hala yazıyorum, yazıyorum adımı dahi unutarak. Yalancı yeşiller, yalancı güneşler arasında kaybederek kendimi. Fakat yitmeden. Uçup giderek büsbütün. Süzülerek, arınarak -arınmak adına-. 
    Ben hala yazıyorum bu renk uğultusuna. Yarın hiç doğmayacakmışcasına. Hiç doğmamışça sana. Sana doğmamışça, sende var olmamışça. Ben hala yazıyorum, altı çizili satırlara. 
    Yalan bunlar, hepsi yalan. Ben bir daha aramayacağım, sen beni sormayacaksın hiçbir sefer bulutlara. Çünkü bak, kızgın yaz eski güneşliklere vuruyor. Allı güllü güneşliklere. Anneannelere vuruyor, evlerine. Koltuklarına, yer yataklarına vuruyor güneş. Kızgın. Güve tutmasın diye koyulan naftalinlere, kullanılmış -yeterince kullanılmış ve artık tükenmeye yüz tutmuş-, kalan parçası koku niyetine hurçlara atılmış sabunlara vuruyor.
Kınalara vuruyor güneş.
İlaç poşetlerine vuruyor, bir sürü ilaç, kutu kutu.
    Güneş vuruyor ve ben hala yazıyorum.
    Yalan bunlar, hepsi yalan. Arınıyorum sanıyorum. Yalan. Kısır döngü, ouroboros. Yitiyorum.
    Yalan. Tümü yalan.
    Bir koku var. Bütün bu yalanların bir aradalığında oluşmuş, kendini zaman ile var etmiş, zaman ile yok olmayacak bir koku. Harman. Bu sahici. Bu koku var. Kalın bir doku halinde. Var.

31 Mart 2013 Pazar

Rafa Kaldırmaz



Tüm portakal çiçeklerini göstermek isterdim sana.
Tüm ağaçları, camları, günleri ve geceleri, sevişleri, barışları, hüzünleri…
Tüm mavilerimi ve beyazlarımı göstermek isterdim.

Bir şeyler vardı. İçinde.
Sarıldım, soğuktu. 
Dokundum, ısınsın diye dokundum. Bana bak diye, bana ak diye.

Tüm çizgileriyle ve çatlaklarıyla dudaklarımın, dudaklarına dokundum.
Tüm portakal çiçeklerini sevdirmek istedim sana.
Soğuktun.



EMEĞE SAYGI

Aksi ispat edilmediği sürece, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu 81. Maddesi gereği eserin tamamının telif hakları yazara aittir. Herhangi bir şekilde ''alıntı olduğu ve hangi yazara ait olduğu'' belirtilmeden ve yazıların linki verilmeden kullanmak hırsızlıkla eşdeğer suçtur. İlgili kanun gereği eser sahibi şikayetçi olduğu taktirde cezai müeyyidesi 3 yıldan 6 yıla kadar paraya çevrilemez hapis, 150.000/300.000 Tl ağır para cezasıdır..