Yıllardır odalarda, sokaklarda, sohbetlerde buluşmadık seninle.
Duvar saatini görüyorum. Arkasında 'Kütahya Porselen' yazdığına emin olduğum oymalı kakmalı bir saat. Üstünde acılı çiçekler. Evinde acı çeken çiçekler var.
Karşılıklı koltuklarda konuşuyoruz. Susmayı yine mi unuttuk?
"Geçen gün bir kuş gördüm. Ölmüştü." diyorsun.
Bir martı görüyorum bu bahis aramızda geçmeden günler önce. Deniz üstünde. Akıntıyla savrulan bir martı. Söylemiyorum. Bilmemelisin.
Uzak koltuklarda soluyoruz.
Bu saat büyük kaybından kalan.
Bir köşeye sinmiş unuttuklarını hatırlamaya çalışıyorsun ya da hatırladıklarını unutmaya. Bilmiyorum.
Aklına gelenler cenaze evleri. Ağıtlar, yakarışlar..
Ne yiyor ne içiyorsun?
Sabun hala lavanta mı kokuyor?
Sen hala umut mu kokuyorsun?
Aklına gelenler cenaze evleri. Ağıtlar, yakarışlar..
Ne yiyor ne içiyorsun?
Sabun hala lavanta mı kokuyor?
Sen hala umut mu kokuyorsun?
.
.
.