19 Aralık 2011 Pazartesi

Sahaf

‘Kitaplar, benim için en iyi, yaşlandıkça yıpranmayan tek dostlarımdır.'                                                                                             Maurice Rostand


Hani derler ya ‘en güvenilir dost kitaptır’ diye…
Çok haklılardır belki de..
Okumak, öğrenmek, anlamak ve anlatmak büyütür insanı. Zihnini eğitir ve yeni bir birey yaratır hiç yoktan. Dinlemeyi, düşünmeyi ve empati kurmayı anlatır kitaplar.
Kelimelerinde saklı gizemleri bambaşka dünyalarda çeşitli oyunlarla şimdiyi öğretir.
Tüm bunlarla hayatı en güzel anlatan kaynaklardır.
 Ve kitaplar başka başka yaşamlara açılan en görkemli kapılardır belki de..
Yaşı geçkin insanların maziye olan özlemlerini gözlemlemek her gencin başına gelen yegane olaydır. Peki bir genç eskiye ne kadar özlem duyabilir?
Her şeyiyle eskiye dönen ve tüketime dayalı sistemin okuyan insan sayısını giderek azalttığı günümüzde bir sahaf’ın yerini başka hiçbir mekan dolduramaz belki de.
Geçmişle ilgili bileceklerimiz ancak ve ancak okuduklarımızla sınırlı olabilir. Ve belki bu nedendendir eskiye olan özlemimiz. Ben yaşıyorum, peki benden önce burada kimler vardı? Bu kitaplar kimlerin elinden geçti? Kimler açtı kapaklarını? Veya kimler sattı bu kitapları bu sahaflara? Neden sattı? Paraya mı ihtiyaçları vardı? Geçmişin acılarından kurtulmak mıydı yoksa amaçları? Tüm bu sorular beyninizi kurcalıyorsa eğer, siz de eskiyi hissetmeye başlamışsınız demektir.
Eskiyi bu denli değerli yapan kültürü yaşatmak da yine sizlere kalır en ağır yüküyle. Malum; dünyada artık tüketim çılgınlığı hüküm sürmekte, yaşanmışlıklara önem verilmemekte, hayatlar kullan-at geçirilmektedir. Ve siz eğer bu ‘tek tipleşmiş insan’lardan biri değilseniz büyük bir yalnızlık hissedersiniz bedeninizde. Bundandır eski özlemleriniz ve bundandır geçmiş meraklarınız. Açığı kapatmaksa belki de yalnızca eskilerin kokusuyla mümkündür. İşte sahaflarda bunu duyarsınız.. Geçmişi, yaşanmış tüm o hayatları; acıları, mutlulukları, ölümleri, hüzünleri, aşkları ve sevgileri…
Bir sahafta; en saf haliyle bilgiyi, dostluğu, zamana direnmeyi tadarsınız..
İstiklâl Caddesi Aslıhan Pasajı bu adreslerden en kapsayıcı olanı şimdilerde. İki katlı bu binada etrafınızı saran ‘eski kokusu’ ile zamanın nasıl geçtiğini anlamazsınız. Kitaplara, fotoğraflara, plaklara dalar sahaf kültürü ile yoğrulmuş insanlarla sohbet etme keyfine varırsınız.
Bir zamanlar bu özellikleri içinde barındıran Beyazıt Sahafçılar’ ıydı. Ne yazık ki şimdi oradan yalnız ve yalnız hüsranla dönüyorsunuz. Artık neredeyse sadece test kitapları satılan bir mekan haline gelmiş. Tüketim sisteminin en büyük götürülerinden biri olmuş ki sormayın. İçeri adım attığınız andan itibaren sağlı sollu bir sürü sınava hazırlık kitapları ile karşı karşıya kalırsınız. Yani sizin anlayacağınız o eski kültür abidesi Beyazıt Sahaflar artık tüketim çarklarından biri haline gelmiş.
Yine de bir sahaf pek çok duyguyu aynı anda yaşatabilecek kadar dolu yerdir. Yağmurdan kaçarken bile uğrasanız bir gün çok şey katarak uğurlar sizi sahaflar.
Sevgiliyle gidilebilecek en güzel mekandır belki de. Birine okuma kültürünü aşılamak istiyorsanız işe onu sahaflara götürmekle başlamalısınızdır. Çünkü gerçek kitaplar hep oralardadır.  
Sahiden bana bir örnek verebilir misiniz;
Bir sahafın yerini başka ne tutabilir?

Keyifli okumalar..
Unutmayın; hayat sayfalarda…

3 Aralık 2011 Cumartesi

Can Yayıncılık


‘Beyaz zemin üzerine kırmızı kalp…’
Bütün kitaplıklarda en çok Can kitapları vardır..
Tüm kütüphaneleri Can’lar kaplar..
En çok okunan kitaplar da onlarındır hep..
Tabi tüm bunların bir sebebi vardır…
1981 yılında yayın hayatına başlayan Can Yayıncılık, Erdal Öz tarafından kuruldu. Kısa süre içerisinde gerek Türk gerekse dünya edebiyatının seçkin, nitelikli yazarlarını çatısı altında toplamayı başardı.
Kurucu Erdal Öz 1935 Sivas doğumlu hukukçu/yazar.

İstanbul Üniversitesi’nde başladığı hukuk eğitimini Ankara Üniversitesi’nde tamamladı. Sergi Kitabevi’ni kurdu.
12 Mart muhtırası sırasında politik görüşlerinden dolayı üç kez tutuklandı ve aklandı.
Arkadaşlarıyla birlikta ‘a’ dergisini kurdu.
 İlk öykü kitabı Yorgunlar’ı 1960’da kaleme aldı. Daha sora ilk romanı olan Odalarda’yı yazdı ve aynı yıl bu eser Varlık Yayınları’nda yayınlandı.
Bir dönem Cem Yayınevi’nin Arkadaş Kitaplar isimli çocuk edebiyatı dizisinin başındaydı.
Alçacıktan Kar Yağar isimli bir çocuk kitabı da bulunan Öz, 1981 yılında Can Yayınları’nı kurdu.
Geçmişten günümüze yayın hayatındaki kalitesini sürdüren Can’ın babası  2006 yılında akciğer kanserinden öldü.
Tüm okurlarını derinden üzen bu durum Can Öz’ün ipleri eline almasıyla giderilmeye başladı.
Ve işte tüm bunlar Can'ın 'en çok' olmasının sebepleri oldu..
Ayrıca; 
Can Öz ve Samiye Öz ile olan Sabah Gazetesi röportajına buradan bulaşabilirsiniz.
2000'den fazla kitap yayınlayan 'beyaz zemin kırmızı kalp' her kitaplıkta bulunan ve bulunması gereken kitapları ve yazarları, çizgisinden asla ödün vermeden, tüm heyecanı ve kalitesiyle okurlarıyla buluşturmaya devam ediyor..


Not:  Sevgili Kitap Kurtları, size bir haberim var.
İstanbul’da bulunan herkesin önümüzdeki -3 aralık tarihi itibariyle- 10 gün içinde mutlaka gitmesi gereken yerlerden.
İstiklal Caddesi üzerinde, Galatasaray Lisesi karşısındaki sokakta, Aslıhan Pasajı’nın hemen karşısındaki  Can Yayıncılık kapanıyor. Bulunduğu bina satılmış.
Ve şimdi tüm kitaplar –başka yayınevlerinden çıkmış olanlar da dahil olmak üzere- %20 indirimle satılıyor. Üstelik bir kısmı –üst kat masa üstü- %35 ile satılmakta.
Almak istediğiniz ama cebinize fazla tuzlu gelenleri gidip alabilirsiniz..
Bu fırsatı kaçırmayın..
Bir uğrayın derim ben..

İletişim için:
http://www.canyayinlari.com/

Keyifli okumalar..
Unutmayın; hayat sayfalarda…

17 Kasım 2011 Perşembe

Tüm Blog Yazarları

Merhabalar,
Bugün size blog dünyasına yayınlarıyla destek veren bir topluluktan bahsedeceğim.
Facebook’da 02.11.2011 tarihinde bir sayfa açıldı. ‘’Tüm Blog Yazarları’’ başlığı altında tanıtım yapan bu sayfa da; yeni çıkan bloglar, nitelikli ama yeterince duyulmayanların blogları yayınlanıyor. Hiçbir çıkar gözetmeyen bu sayfa sahiplerinin tek amacı blogger’ın kapatılmasıyla başlayan süreçte unutulan ve kayıplar yaşayan tüm blogları yeniden canlandırmak ve hayata döndürmek.
Ve aynı zamanda gerçekleştirilen bu etkinlik blogların hit sayılarını, yorum almalarını, takip edilmelerini ve bloggerların blog dışında ki mecralarda da desteklenmesini amaçlıyor.
Twitter’dan ve Facebook’dan takip edebileceğiniz bu sayfada sizin de blogunuz yayınlansın isterseniz de onlara mail adreslerinden ulaşabilirsiniz. tumblogyazarlari@gmail.com
Ve istedikleri son bir şey var;
2 Kasım gecesi başladığımız bu yolculuğa, 15. gününde destek veren 235 kişiye teşekkür ediyoruz. Tabi bir üzüntümüz de var. Kendilerini blogların öncüsü olaran tanımlayan binlerce üyeli blog yazarlarından ne olumlu bir görüş, mesaj, destek alamadık şimdiye dek.

Bloglarınızda sayfamızdan bahsedip daha fazla insanın daha fazla blog takip etmesine yardımcı olabilirsiniz.
Tüm blogların yeniden canlanması dileğiyle…
Keyifli okumalar..
Unutmayın; hayat sayfalarda…

4 Kasım 2011 Cuma

30. İstanbul Kitap Fuarı

Merhabalar,
Sizlere çok güzel bir haberim var…
30. Tüyap İstanbul Kitap Fuarı açılıyor…
12-20 Kasım arası Tüyap, 600 yayınevi ve sivil toplum kuruluşunun katılımı, 200 etkinlik ve yüzlerce imza ile tüm kitap kurtlarını bekliyor..
Yurtdışından 35 ülkeden yayınevi, telif ajansları ve konuk yazarlar da olacak.
Fuarın onur yazarı Ferit Edgü. Ana tema ise ‘Umut: düş mü, gerçek mi?’ olarak belirlenmiş.  
Konuk ülke ise Mısır. Fuarın ilk dört günü açık kalacak Uluslararası Salon kapsamında Mısır onur konuğu olarak yer alacak.
Mısır’dan yaklaşık 25 yayınevinin katılımı ile gerçekleştirilecek konuk ülke etkinlikleri olacak. Tüm bunlarla beraber, Necip Mahfuz’un 100. doğum yılı paneli gerçekleştirilecek.

Dolu dolu geçecek bu etkinliği kaçırmayın derim.
Detaylı bilgi ve imza günleri için;
http://www.istanbulkitapfuari.com/


Keyifli okumalar..
Unutmayın; hayat sayfalarda…

29 Ekim 2011 Cumartesi

Karnak Kafe

Merhabalar..
Soluksuz bir romana hazır mısınız?
Necib Mahfuz, 1911 Kahire doğumlu, edebiyatın en güçlü isimlerinden biri.
Kahire Üniversitesi’nde felsefe eğitimini tamamladıktan sonra, uzun yıllar kamu görevlisi olarak çalıştı. 1956-57 yılları arasında yazdığı Kahire Üçlemesi’yle kalemini dünyaya tanıttı.
Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandı. Otuzdan fazla roman ve üç yüzden fazla öykü yazan Mahfuz 2006’da vefat etti.
Giderken ardında bıraktığı en güzel eserlerinden biri olan Karnak Kafe ise biz okurlara, büyük armağan doğrusu.
Karnak Kafe’de Mahfuz, ülkesinin yaşadığı iki önemli olayı kaleme almış. 1952 devrimi ile 1967’de ki Arap-İsrail Savaşı’nı takip eden yıllarda, yaşananların, ülkenin sosyal hayatına etkisini ustaca bir kurguyla analatan roman, bir kafede tesadüfen bir araya gelen insanların üzerinden anlatılır.
Kurunfula, Arif Süleyman, Muhammet Bahgat, Reşat Magdi, Taha el-Garib, Zeynep Diyab, İsmail el-Şeyh ve Hilmi Hamada ile tanışan kahramanımız, zamanla, bu insanlarla kaynaşır. Böylece onların acılarına, siyasetlerine ve aşklarına ortak olur.
İşkenceler, aşklar, sırlar ve umutlarla yaş dolu gözler yazan Mahfuz, Karnak Kafeye alır götürür sizi.
Mahfuz’un en sert dille kaleme aldığı romanı olan Karnak Kafe, sıkılmadan, büyük bir keyifle okunacak kitapların başını çekmekte.
Tarih ve kültür birikiminize bir artı daha getirecek bu kitabı en kısa zamanda alıp okuyun derim.
       Elimdeki kitap Turkuvaz Kitap’dan çıkmış olup liste fiyatı 10 tl dir.
       Editör: Hülya Balcı
       Düzelti: Ayten Koçal
       Kapak: Ayşe Nur Ataysoy
       Grafik: Bilgi Erdoğan
      
      
Keyifli okumalar..
Unutmayın; hayat sayfalarda

1 Ekim 2011 Cumartesi

Çöplüğün Generali

Merhabalar Sevgili Kitap Kurtları…
Bu yazımda sizlere önceki kitaplarını çok sevdiğim ancak ne yazık ki sonuncusuyla büyük bir hayal kırıklığı yaşadığım kitap ve yazarından bahsedeceğim…
Oya Baydar…
Oya Baydar 1940 İstanbul doğumlu, Notre Dam de Sion Lisesi’nin son sınıfında okurken yazdığı ‘Allah Çocukları Unuttu’ isimli romanıyla okuldan atılma durumuyla yüz yüze gelmiş, ancak bu romanı hem yayınlanmış hem de Hürriyet gazetesinde tefrika olarak basılmış, İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü mezunu bir yazar.
Edebi geçmişi çok güçlü ve kültür seviyesi oldukça yüksek olan Baydar; Elveda Alyoşa ile 1991 Sait Faik Hikaye Armağanı, Kedi Mektupları ile 1993 Yunus Nadi Roman Ödülü, Sıcak Külleri Kaldı ile 2001 Orhan Kemal Roman Ödülü, Erguvan Kapısı ile 2004 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü ve Hiçbir Yere Dönüş ile 2011 Akdeniz Kültür Ödülleri’ni aldı.
12 Mart darbesi sırasında Türkiye İşçi Partisi ve Türkiye Öğretmenler Sendikası üyesi olarak, sosyalist kimliği nedeniyle Almanya’ya kaçtı ve 12 yıl sürgünde kaldı.
Sürgün hayatını Elveda Alyoşa isimli kitabında anlatan Baydar, 1992 de Türkiye’ye geri döndü. Döndükten sonra da yazdığı çeşitli roman ve öykülerle ödüller kazandı.
Savaş Çağı Umut Çağı isimli kitabıyla kendisini tanıdığım yazar, gerek hayatı gerek başarıları yönüyle oldukça beğenimi kazanmıştı. Ne var ki büyük merak ve umut ile aldığım son kitabı Çöplüğün Generali beni oldukça büyük bir hayal kırıklığına uğrattı.
Kitap Ergenekon’u konu edinmiş ve Oya Baydar’ın geçmişteki bakış açısına ve yaptıklarına bir bakıma zıt düşen bir roman haline gelmiş. Bir okur olarak bu görüşteyim açıkçası.
Baydar’ın Ütopyasında bir gün  çöplüklerde, boş arazilerde bombalar, mermiler bulunmaya başlanıyor. Ve durum giderek büyüyor. Ardından yaşanan tüm bu olaylar bir yazarın dikkatini çekiyor ve yazar bu konu üzerinden bir roman yazmaya başlıyor. Ne var ki bu yazar da romanını tamamlayamadan ortadan kayboluyor.
Akıcılık ve konu bütünlüğü bakımından yine başarılı bir iş çıkaran Baydar, konu itibari ile beni hüsrana uğrattı.
Meraklıları elbet vardır bu kitabında. Üstelik ilginç bile bulabilirsiniz.
Dolayısıyla Sevgili Kitap Kurtları okumak isteyebilirsiniz diye düşünmekteyim.
       Elimdeki kitap Can Yayınları’ndan çıkmış olup liste fiyatı 16,50 tl dir.
       Kapak Tasarımı: Erkal Yavi
       Kapak Düzeni: Semih Özcan
       Dizgi: Gelengül Çakır
       Düzelti: Fulya Tükel
       Kapak Baskı: Çetin Ofset
       İç Baskı ve Cilt: Eko Matbaası
      
Keyifli okumalar..
Unutmayın; hayat sayfalarda…

27 Eylül 2011 Salı

Konuşan Balon

Merhabalar…
‘Çocuk’ köşemizin ilk yazısı, Türkiye’nin bu alanda en başarılı kalemlerinden birinin kitabından olsun dedim: Muzaffer İzgü.
Muzaffer İzgü’yle tanıştığımda 6 yaşımdaydım. İlkokula yeni başlamıştım ve o seneki Kitap Fuarı şimdiki TRT binasındaydı. Gittiğim ilk kitap fuarında en sevdiğim öykücülerden biriyle tanışacağımı bilmezdim.
Kitaplar aldık. Ve bir standın önüne geldik. Annem kitaplardan birini seçmemi söyledi ve tercihim Konuşan Balon’dan yanaydı. Muzaffer İzgü’yle orada tanıştım. Başımı sevdi, güldü ve’’ ver bakalım kitabını’’ dedi. ‘’Adın ne?’’
Eve gider gitmez kapağını açtım ve kokusunu içine çektim.
Bunu neden yaptım bilmiyorum. Ama o zamandan beri tüm kitapları koklarım böyle.
Ve başladım ilk sayfasından. ‘Kırmızı balon balonların en üstündeydi.’ diyordu İzgü.
Henüz yeni öğrenmiştim okumayı. Ama sabırsızlanıyordum bir yandan da diğer cümlelerde neler saklı olduğunu öğrenmek için.
O yaşlarda en hızlı okuduğum kitap bu olmuştu.
Pembe Kız ve Konuşan Balon’un sürükleyici, heyecan dolu bir serüveni var.
Tüm bunlarla beraber kitapta ‘paylaşma’nın önemi; en güzel dille, konu bütünlüğüne uygun ve kitabın özüne sindirilmiş bir şekilde işlenmiş.  Çok önemli bir değer olan paylaşma hak ettiği değer ölçütünde karşılık bulmuş hikâyede.
Sevgili Kitap Kurt(cuk)ları..
Bu kitabı okumayı hak ediyorsunuz…
       Elimdeki kitap Bilgi Yayınları’ndan çıkmış olup liste fiyatı 6 TL’dir.
       Kapak ve Resimler: Şükran Sel
       Baskı: Cantekin Matbaacılık Yayıncılık

Keyifli okumalar…
Unutmayın; hayat sayfalarda…

26 Eylül 2011 Pazartesi

Kitap Çocuk



Merhabalar…
Uzun zaman oldu görüşmeyeli..
Blogla, çeşitli sağlık sorunları ve yoğunluktan ötürü ilgilenemedim. Üzgünüm..
Şimdi de güzel bir yazıyla yeni bir başlangıç yapalım diyorum. Ne dersiniz?
Sevgili Kitap Kurtları..
Uzunca bir süredir kafamda bir başka başlık açma düşüncesi vardı..
‘’Çocuk’’.
Bu başlık, benim için çok değerli…
Nedenini hemen açıklayayım.
Malumunuz, tüm davranışlarda, dil eğitimlerinde, hareket ve düşüncenin gelişiminde en önemli çağ çocukluktur. Ve eminim ki hepimizin hemfikir olduğu bir konu da kişinin gelişiminde ki en aktif öğelerden birinin kitaplar olduğudur. Bu dönemlerde çocuğa kazandırılan kitap alışkanlığı, ileride katlanarak büyür ve yaş ve gelişim düzeyine göre başkalaşan kitaplarla çocuk, donanımlı bir birey olabilir.
Çağımızın en itilmiş ihtiyaçlarından biridir ‘detaylı bilgi’.
Yaşadığımız ‘hızlı dünya’ ya ayak uydurabilmek için yalnızca gündelik/anlık bilgilerle donatıyoruz kendimizi ve bu nedenle de yüzeysel etkileşimler gerçekleştirip, monoton hayatlar ve sıradan beyinler haline geliyoruz. Bu hayata ne kadar ‘mutlu bir hayat’ denilebilir bilemiyorum. Kafamda bu konuda büyük bir soru işareti var ne zamandır.
Yaşamın sadece para kazanmaktan ibaret olmadığının farkına ne zaman varır çoğunluk bilemiyorum. Elbette ki para hayatımızı idame ettirebilmemiz için gereklidir. Ancak her şey değildir.
Bunu fark ettiğimizde çok geçse her şey için, geriye dönüp baktığımızda yalnızca boş bir hayat görüyoruz..
Oysa ki başka güzel duygular var..
Bilgiler…
Farklı hayatlar…
Başka dünyalar var…
Bir bireyin gelişebilmesi için yalnızca kendi hayatını bilmesi yeterli değildir. ‘Kendini gerçekleştirmek’ başka hayatları, düşünceleri, fikirleri bilmekle sağlanabilir.
Dünya’da milyonlarca farklı beyin, farklı düşünce mevcut olduğuna ve tüm bu fikirlerle tek tek oturup sohbet edemeyeceğimize göre, muhabbet edebilmenin yerine geçebilecek bir araç lazımdır. Ve bu yegâne araç da ‘KİTAP’ dır.
Yazımın başında da bahsettiğim gibi; donanımlı bir bireyin yetişebilmesi için kitap okuması şarttır.
Çocuk yalnızca kendi ailesini ve yakın çevresini tanımak yerine, başka dünyalarda gezebilmelidir. Ve aslında hepimizin hayal etmeyi unuttuğu şimdilerde, bir çocuğun hayal gücü olabildiğince gelişebilmelidir (öyle ya ‘büyük insanlar’ın büyük hayalleri vardı. Eğer bu hayaller olmasaydı belki de onlar da sıradan birer insandı).
Kitaplara verdiğim bu önem çocukluğuma dayanır benim de..
Ve inanırım okumanın büyüsüne, okuyanın gelişimine.
Bu nedenle de Sevgili Kitap Kurtları eğer başarabilirsem, blog’da bir Kitap Çocuk köşesi oluşturacağım ve burada çeşitli çocuk kitabı, masal ve öykü yazarlarını ve bu yazarların eserlerini sizlerle paylaşacağım. Umarım bu işin altından kalkabilirim.
Ve son olarak eğer etrafınızda bir ufak varsa, ona hemen bir kitap hediye edebilirsiniz.
Hatta sokakta bir çocuk mu gördünüz? Ve elinde şimdilerde çokça görülen, oyuncak zannettiği ama bir bir bilinç altına işleyen silahı mı gördünüz? Ve tesadüfe bakın tam da o anda bir kırtasiye veya kitabevi var oralarda.. Hemen gidip bir kitap alsanız o çocuğa ne kaybedersiniz ki?
Keyifli okumalar…
Unutmayın; hayat sayfalarda…

9 Eylül 2011 Cuma

Beyoğlu Sahaf Festivali


Merhabalar Sevgili Kitap Kurtları.
Rötarlı da olsa size çok güzel bir haberim var..
Sabırsızlıkla beklenen 5. Beyoğlu Sahaf Festivali başladı!
Dilediğiniz tüm kitapları bir arada bulabileceğiniz, kitap kokulu, bir sürü sahafın katıldığı bu festivali en kısa zamanda ziyaret etmenizi dilerim.
Festival 06 Eylül Salı, 11:00 - 18 Eylül, 23:00 tarihleri arasında devam ediyor.
Festival alanı eski Kitap Fuarı yeri.
Beyoğlu, Tepebaşı, Eski Tüyap şimdiki TRT Binası Önü
İşte festivale katılacak sahaflar ve stand numaraları;
1=> Sahaf Yenici
2=> Sahaf Kerime
3=> Sahaf Turkuaz
4=> Sahaf Hermes
5=> Sahaf Kurgu
6=> Sahaf Destina
7=> Sahaf Sercan
8=> Sahaf Nigar
9=> Sahaf Kayıp Kitap
10=> Sahaf İkarus
11=> Kütüphaneciler İst. Şubesi
12=> Beyoğlu Belleği
13=> Türabi Baba Kütüphanesi
14=> Sahaf Senan
15=> Sahaf SCS
16=> Sahaf Eflatun
17=> Sahaf Nar
18=> Sahaf Labirent
19=> Sahaf Gezegen
 20=> Sahaf Siyahkalem (Ankara)
21=> Sahaf Yaşam
22=> Sahaf Önder
23=> Sahaf Rengin
24=> Sahaf Kuzguncuk
25=> Sahaf Ege
26=> Sahaf Nermin
27=> Sahaf Arşiv
28=> Sahaf Barış Moda
29=> Sahaf Tezgah
30=> Sahaf Hisar Kitabevi
31=> Sahaf Anadolu Sahaf (Ankara)
32=> Sahaf Babil
33=> Sahaf Mesele Kitabevi
34=> Sahaf Pami
35=> Sahaf Karanfil
36=> Sahaf Simurg
37=> Sahaf Eylül Kitabevi
38=> Sahaf Yol
39=> Sahaf Kamer Kitabevi
40=> Sahaf Kitap İçin
41=> Sahaf Gezgin Sahaf
42=> Sahaf Fatih Bilgi
43=> Sahaf Doğa Kitabevi
44=> Sahaf Nazım Hikmet
45=> Sahaf Ün
46=> Sahaf Ilgın
47=> Sahaf Kitapçı Ahmet
48=> Sahaf Şefkat
49=> Sahaf Cihannüma
50=> Sahaf Patika
51=> Sahaf Kibrit Kitabevi
52=> Sahaf Nadir
53=> Sahaf Halil İbrahim
54=> Sahaf Özer
55=> Sahaf Mihrican
56=> Sahaf Sevgi
57=> Sahaf Ayça
58=> Sahaf Ada
59=> Sahaf 40 Ambar
60=> Sahaf Bizim Sahaf
61=> Sahaf Kırkambar
62=> Sahaf Volga
63=> Sanat Kitabevi
64=> Sahaf Beşiktaş
65=> Sahaf Edebihayat
66=> Sahafistan.com
67=> Sahaf Kağıt Gemi
68=> Eos Kitabevi
69=> Sahaf Kozan
70=> Sahaf Levant
71=> Müteferrika Sahaf
72=> Sahaf Barış
Keyifli  geziler efendim…
Unutmayın; hayat sayfalarda…

28 Ağustos 2011 Pazar

Düşlerimde Kayboldum ve Pusulasızım

‘’Tek korkum, her akşam sen diye sarıldığımız o yıldızın gözlerımızın önünden kayıp yok olması…’’

Merhabalar Sevgili Kitap Kurtları…
Bugün sizlerle aramızdan çıkmış birini paylaşacağım..
Ahmet Söylemez…
Yıllar boyu kendine ait çeşitli blog sayfalarında dizüstü edebiyatla ilgilenmiş ve şimdi de kâğıda dökmüş mevcut yeteneğini…
Her güçlü kalemin geçmişinde verdiği eserlerdeki tadı buldum ben Söylemez’de.
Gerek şiirlerinde gerekse öykülerinde kullandığı bazı kelimeler, kurduğu cümleler ve söz oyunları gayet güçlü bir nitelik taşımakta.
Ne var ki, iyi bir edebi eser olması için gerekli olan şey; yazının tümünde bu bütünlüğü ve devamlılığı sağlayabilmektir..
Günümüzde dahi takdir edilen kaliteli kalemlerin ilk eserleri de bu bütünlükten yoksun olmuştur hep.. Onlar da zamanla kendilerini geliştirmiş ve bir süre sonra anlamsal yoğunluğa ve kavramsal bütünlüğe ulaşabilmeyi başarabilmişlerdir.
Üzüldüğüm tek konu; gelişebilecek niteliğe sahip bir yazarın, dizüstü edebiyattan yazın dünyasına bu denli geç geçiş yapmış olması…
Kim bilir; belki de çok kuvvetli bir kalem olabilecekken şimdi yalnızca hatırlanacak…
Yazarın şiir ve öyküleriyle derlenmiş bu kitap, yeni bir yazar için oldukça başarılı durumda.
Üstelik Söylemez'in henüz tam bir kıvraklık kazanmamış, basit dili, sizi yormadan kitap ile baş başa bırakacak..
Okumaya değer olduğunu düşünmekteyim…
Ne var ki çok da iyi diyemeyeceğim..
       Elimdeki kitap Cinius Yayınları’ndan çıkmış olup liste fiyatı 15 TL’dir.
       Yayına Hazırlayan: Zeynep Gülbay
       Kapak Tasarımı: Diren Yardımlı
       Dizgi: Neslihan Yılmaz
       Baskı ve Cilt: Kitap Matbaacılık

Keyifli okumalar…
Unutmayın; hayat sayfalarda…

26 Ağustos 2011 Cuma

KAYBEDENLER KULÜBÜ-Filmin Öyküsü

Merhabalar Sevgili Kitap Kurtları..
Nereden başlasam bilemiyorum..
En iyisi filmden bahsedeyim biraz…
Tolga Örnek’in yönetmenliğini üstlendiği, 90’lı yılların büyük yankı uyandıran Kaybedenler Kulübü isimli radyo programının filmini muhtemelen hepiniz izlemişsinizdir.
Ne yalan söyleyeyim, filme bayılmıştım. Zaten Nejat İşler’ in oyunculuğunu oldukça beğenirdim. Burada da gerek kendisi gerek Yiğit Özşener ve gerekse Ahu Türkpençe’nin oyunculuklarının gayet başarılı olduğunu söyleyebilirim.
Ve Tolga Örnek de iyi bir iş çıkarmış ortaya…
Film vizyona girmeden birkaç gün önce ise 6ltı Kı4kbe5 Yayıncılık’ tan (Kaan Çaydamlı’nın editörlük yaptığı yayınevi) ‘’KAYBEDENLER KULÜBÜ-Filmin Öyküsü’’ başlığı altında bir kitap çıktı.
Filmi dört gözle bekleyenlerden biriydim.. Açıkçası merak edip aldım bu kitabı..
Ve tam da tahmin ettiğim gibi çıktı..
Eğer dinlemişliğiniz varsa Kaybedenler Kulübünü, paraya hiç mi hiç değer vermedikleri mesajını alırsınız ya da onlar böyle bir mesaj verirler dünyaya..
Ne yazık ki kitap ise piyasa kokmakta…
Filmin Öyküsü, magazin programlarında sıkça rastladığımız kamera arkası görüntülerinin sayfalara döküldüğü bir kitap. Ve biraz da senaryo tabi…
Mevcut durumu çok da fazla kazanamamalarına bağlamaktayım..
Bu film 6ltı Kı4kbe5 için yeni bir hayat demekti…
Filmde Kaan Çaydamlı ve dolayısıyla 6ltı Kı4kbe5’in reklamı olacaktı… Bir şehir efsanesi olduğunu düşündüğüm Erol Egemen ise cabası…
Ki öyle de oldu. 6ltı Kı4kbe5’in sesi bir kez daha bir çok insan tarafından duyuldu, kitapları daha çok satmaya başladı…
Filmden önce yayınlanan bu piyasa kitabı ise, yayınevine ek gelir oldu.
Elbette ki 6ltı Kı4kbe5’in belli bir kitlesi vardı, ancak bu yolla çok daha genişledi..
Filme ve film yoluyla arttırdıkları ünlerine lafım yok..
Ne yazık ki kitapları hakkında aynı şeyleri söyleyemeyeceğim…
Buram buram piyasa kokan bu kitabı da tavsiye etmem açıkçası.. Oturun filmi izleyin efendim…
       Elimdeki kitap 6ltı Kı4kbe5 Yayınları’ndan çıkmış olup;
       Yayın Yönetmenleri: Kaan Çaydamlı, Şenol Erdoğan
       Editör: Kaan Çaydamlı
       Kitap Tasarımı: Erol Egemen
       Baskı: Pasifik Ofset
      
Keyifli okumalar..
Unutmayın; hayat sayfalarda…

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Eylül Kitabevi

’Dokunduğun zaman hissediyorsan, orası sahaftır…’
Merhabalar Sevgili Kitap Kurtları…
Sinirleriniz bozuk olduğunda en çok neye ihtiyaç duyarsınız?
Sessizliğe, kalabalığa, susmaya, konuşmaya..?
Kendinizi yorgun hissettiğinizde sizi ne rahatlatır en çok?
Uyku, deniz, güneş, rüzgâr?
İşte benim bunlara verebilecek bir cevabım var..
Senelerdir kendimi en çok Aslıhan Pasajı’nda mutlu hissediyorum ben..
Kitapların o müthiş kokuları, pasajdaki her sahafın yüzlerindeki ifadeler, konuşmaları, en güzeli de dokunabilmek tüm bir tarihe…
Eski kitaplarda hep bir tarih gizlidir aslında. Ve dokunursanız, elinize bir yorgunluk deyiverir.. Yaşlanmış kitaplar huzurludur Aslıhan Pasajında, hele bir de onlara değer veriliyor ve iyi bakılıyorlarsa…
Aslıhan’ı oldum olası bir klasik müzik orkestrası gibi gördüm ben.. Ve her bir sahafı orkestranın birer parçası…
Aralarında, elbette ki çıkardığı melodiyi duymaktan daha çok zevk aldığım sahaflar oldu…
Ve işte kendimi en iyi şekilde bulabildiğim; Eylül Kitabevi.
Eylül, henüz 4 senedir varlığını sürdüren, Aslıhan’ın en nitelikli sahaflarından birine sahip olan kitabevi..
Ve Mehmet Bey, bir sahafın sahip olması gereken büyük bir genel kültür ve merakla donanmış..
Bir sahaf her şeyden önce bilgisiyle ve kültürüyle size güven vermelidir.  ‘’Bir kitabı sorduğunuzda hemen bilgisayar kayıtlarına bakma ihtiyacı duymamalı, bulundurduğu kitaplara hâkim olmalıdır.’’ diyor Mehmet Bey.
Ve ben de, Kitaplarla Yaşayan biri olarak, bu niteliği ararım her kitabevinde..
Ne yazık ki şimdilerde pek az sahaf kaldı bu hâkimiyete sahip olan.
O gün bana eşlik eden bir arkadaşımla giriyoruz Eylül’den içeri. Mehmet Bey (aslında ben ona direk Mehmet Abi derim J ) tüm sıcakkanlılığı ile ‘Hoş geldiniz’ diyor bize. Elinde bir Osmanlıca kitabı. Oturmuş tek başına Osmanlıca tekrarı yapıyor.
Ve keyifli bir sohbet başlıyor..
Ben de çok çok acemi olduğum için bu konularda ilk sorum ‘Kaç senedir sahafsınız?’ yönünde oluyor. Ve başlıyor anlatmaya:
-Ben 4 senedir sahafım. Önceden bu kelimeyi hak etmiyorum diye düşünüyordum. Çünkü sahaf olabilmek için belli bir bilgi ve kültür birikimine sahip olmanız gerekir. Üç-beş güncel kitap okuyup sonrada bunları satmak için yapıyorsan bu işi sen yalnızca bir kitabevisindir.
Öncelikle Osmanlıca bilmeli bir sahaf.  En azından, eline Osmanlıca bir kitap geçtiğinde içeriğini okuyabilmeli. Ve yazarlar ve kitaplar hakkında bilgi sahibi olmalı.. Yayınevlerini iyi bilmeli.. Ama yenilerini değil, eskileri. Yenileri zaten bilirsin. Önemli olan eskileri de bilebilmektir. Çünkü eline bir kitap geçer, önemli bir kitaptır. Sen bunu bilmediğin için değerinin altında muamele yaparsın ona.
Biri gelir ve bir kitap sorar. Kitabın adını biliyorsa  ve senin de elinde varsa tamam. Ama eğer ki bilmiyorsa ve mesela; ‘ben büyülerle ilgili bir kitap arıyorum’ dediğinde sen hemen; şunlar şunlar var, bu kitap iyidir, iyi anlatır diyebilmelisin. Kitabın her şeyinden bahsedebilmelisin mesela. Çevirmeninden söz etmelisin.
Çevirmenleri iyi tanımalı ve niteliklerine göre fiyat biçmelisin kitaplarına. Bu şekilde nitelikli bir sahaf olabilirsin.
-Yani sahaf olmak için ciddi bir birikim gerekiyor aslında.
-Kesinlikle. Mesela biri gelip ‘Osmanlı’nın 1600-1700 dönemiyle ilgili kitap arıyorum ama padişahları değil sosyal hayatı anlatan’ dediğinde, sen ona Abdullah Ziya Kozanoğlu’ nun kitaplarını göstereceksin. Çünkü Kozanoğlu, tarihi kurgulaştırıp roman haline getiren bir yazar. Dolayısıyla sen bunları bilebilmelisin.
Ardından Aslıhan’dan konuşmaya başlıyoruz, Mehmet Bey de bir hayalinden bahsediyor bize:
-Aslında ben Beyazıt’ta olmak isterdim. Burada bir pasajın içinde sıkışmış durumdayız adeta. Orası öyle mi? Açık hava. Şöyle elime çayı alacaktım, oturacaktım kapının önüne. Mis gibi.
-Ama Beyazıt eski özelliğini kaybetti. Biliyorsun. Evet, orası bir zamanlar gerçek bir sahaf mekânıydı ama şimdi gittiğinde yalnızca test kitapları görüyorsun.
-Evet. Ama öyle bir yerde olmak isterdim.
-Geldiğimizde elinde Osmanlıca bir kitap vardı. Biliyor musun Osmanlıca?
-Kendim öğrendim. Şimdi de tekrar ediyorum.
Dolayısıyla şaşırıyoruz. Osmanlıca karma bir dil. Ve öğrenmek de kolay olmasagerek. Ve bize elindeki kitabı anlatıyor. Bir nevi 'Kolay Osmanlıca' kitabı.
Bu sırada da bir yandan kitaplar gösteriyor bizlere. Halikarnas Balıkçı’ sının ilk baskısını çıkarıyor.
Merak ediyorum ve ‘Eylül’ün en yaşlı kitabı hangisi?’ diye soruyorum.
-1650 basımlı, bir Fransız seyyahın Türkiye seyahatnamesi. Kitabın ismi şu anda aklımda değil ne yazık ki. Fransızcaymış Almancaya çevrilmiş. Benim elimde Almanca olan mevcut.
Şaşırıyorum.
-1650? Eski takvime göre mi yeni takvime göre mi?
-Yeni takvime göre. Bunun dışında, Latin harfleriyle olan ilk kitap da; Emile Zola’nın Hakikat isimli eseri. Reşat Nuri çevirisi, 1929 basım.
Kitabı inceliyorum. Güzelce ciltlemiş Mehmet Abi. Kitaplara ne kadar değer verdiğini buradan da anlayabiliyoruz.
İnanın Sevgili Kitap Kurtları, bu kitaplara dokunmak çok müthiş bir duygu.
Bu sırada Sabahattin Ali’nin ilk basımlı (1937) Kuyucaklı Yusuf’u ve Aziz Beler’ in 1946 basımlı Tüylendi Ailesi isimli eserleri de gösteriyor bize.
-Tek merak ettiğim ve beklediğim ne biliyor musun? diyor.
Nazım Hikmet’in veya Sabahattin Ali’nin imzalı bir kitabı…
Ardından soruyorum:
-Son dönemde okuyup en beğendiğin kitap hangisi?
-Valla çok okuyorum ama son zamanlarda hiçbirini beğenmedim. 
Böyle böyle güzel bir sohbet sona eriyor..
Teşekkür ediyor ve ayrılıyoruz…
Mehmet Ağkuş
Eylül Kitabevi
Adres: Meşrutiyet Cad. Aslı Han No: 10/48 Galatasaray-İst.
Telefon: (0212) 243 58 21
GSM: (0544) 774 60 89
Mail:
mehmetagkus@gmail.com
En kısa zamanda ziyaret etmenizi tavsiye ederim.
Raflarla dolu dünyada, kitap kokularından hayatınız boyunca mahrum kalmamanız dileğiyle…
Keyifli okumalar..
Unutmayın; hayat sayfalarda…

21 Ağustos 2011 Pazar

Pink Floyd

Merhabalar Sevgili Kitap Kurtları..
Pink Floyd sever misiniz?
 Bugün sizlerle yine arşivimden bir kitabı paylaşacağım..
1984 doğumlu kitabımız, Orhan Kahyaoğlu ve Sinan Güler derlemesi bir Pink Floyd biyografisi..


Şarkılarını, sanata bakışlarını, dünyaya bakışlarını ve pek çok bilginin bir arada bulunduğu bu kitap iki ana bölümden oluşmakta.
Birinci bölümde 1900’lü yıllardan itibaren popüler müzik ile başlayan tarihçe ve toplumsal yapı ele alınıyor.
Ve bu dönemler içinde Avant Garde sanat hareketleri ve takip eden dönemde Blues, Rock’n Roll ve Rock inceleniyor.
Akabinde Pink Floyd’un zaman içindeki gelişimi, görüşleri, grup elemanları, şarkıları ve plaklar ele alınıyor.
Kahyaoğlu ve Güler iyi bir iş çıkarmışa benziyor.
Kitabın bu baskısını kolay bulabilir misiniz bilmiyorum. Ancak bakın ben Nadir Kitap'tan bir tane buldum.
       Elimdeki kitap İmge Yayınları’ndan çıkmış olup;
       Kapak: Ezgi Ajans
       Baskı ve Cilt: Acar Matbaacılık
      
Keyifli okumalar..
Unutmayın; hayat sayfalarda…

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Semerkant Kitabevi

Merhabalar Sevgili Kitap Kurtları…
Daha önce de bahsettiğim gibi bir süredir kitabevlerini, yayınevlerini, kitapseverleri, tercümanları ve kitaplar ilgili olan pek çok konuyu ele alacağım bir ‘Kitap+’  köşesi oluşturmayı düşünmekteydim.
Ve işte şimdi bu köşemizin ilk konuğunu sizlere tanıtmaktan zevk duyarım;
Semerkant Kitabevi.
Semerkant Kitabevi ile tanışıklığımız yalnızca iki sene öncesinde başladı. Üstelik bu tanışma komik olduğu kadar manidar da..
Hemen anlatayım izninizle…
İki sene önce sıcak bir haziran günü, güneşin tam da tepede olduğu vakitlerde, bu kitabevinin varlığından haberdar olduğumda yollara düştüm. İnternet sitesinden edindiğim adres bilgisiyle İstiklâl’de bir aşağı bir yukarı dolanmaktaydım. Çünkü adrese göre Vakko’nun karşısındaki sokaktan içeri girmem gerekiyordu ancak Vakko kapanmış onun yerine Mango açılmıştı ve ben bunu bilmiyordum…
Sora sora Bağdat misali sokağı buldum. Ancak başıma güneş geçtiğinden olsa gerek ‘bakıyor da göremiyordum’. Bu durumun üzerimde yarattığı bıkkınlık ve yorgunluk ile sokak üzerindeki bir kapıdan içeri daldım ve ‘Semerkant Kitabevi’ni arıyorum ben’ dedim karşıma çıkan ilk kişiye.
Ve işte o anda aldığım yanıt ile yerin dibine mi geçtim yoksa gülmekten krize mi girdim bilemiyorum..
‘Burası’.
O günden bu güne Sevgili Kitabevi Filozofu Kemal Ağabey ile sıkı arkadaşız..
Semerkant Kitabevi; İmam Adnan Sokak’ın sonundan sağa döndüğünüzde, hemen karşınıza çıkacak olan kitaplarla dolu tezgahın arkasında, küçük, kitap kokulu bir dünya…
‘Kitabevi ne kokar ki başka?’ demeyin sevgili okur…
Pek çok insanın gidip kitaplar aldığı ve yine pek çok insanın bu ‘marketler’i  kitabevi yerine koyduğu günümüzde bu notu özellikle düşmek istedim. Çünkü edebiyatı kapitalizm ve yalnızca para sağlayıcı olarak görmek.. Evet, esas manidar olan bu galiba… Ve bu durum bir kitapsever olarak beni oldukça rahatsız etmekte…
O dünya’da neredeyse aradığınız her kitabı rahatça bulabileceksiniz.
En kısa zamanda ziyaret etmenizi öneririm efendim..
J
İletişim için;
(0212) 244 47 01


http://www.semerkantkitabevi.com/

semerkant@semerkantkitabevi.com


semerkantkitabevi@yahoo.com
Adres: İstiklâl Caddesi, Süslü Saksı Sokak
             No: 5
             Beyoğlu/İstanbul
Raflarla dolu dünyada, kitap kokularından hayatınız boyunca mahrum kalmamanız dileğiyle…
Keyifli okumalar..
Unutmayın; hayat sayfalarda…

EMEĞE SAYGI

Aksi ispat edilmediği sürece, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu 81. Maddesi gereği eserin tamamının telif hakları yazara aittir. Herhangi bir şekilde ''alıntı olduğu ve hangi yazara ait olduğu'' belirtilmeden ve yazıların linki verilmeden kullanmak hırsızlıkla eşdeğer suçtur. İlgili kanun gereği eser sahibi şikayetçi olduğu taktirde cezai müeyyidesi 3 yıldan 6 yıla kadar paraya çevrilemez hapis, 150.000/300.000 Tl ağır para cezasıdır..