24 Ağustos 2011 Çarşamba

Eylül Kitabevi

’Dokunduğun zaman hissediyorsan, orası sahaftır…’
Merhabalar Sevgili Kitap Kurtları…
Sinirleriniz bozuk olduğunda en çok neye ihtiyaç duyarsınız?
Sessizliğe, kalabalığa, susmaya, konuşmaya..?
Kendinizi yorgun hissettiğinizde sizi ne rahatlatır en çok?
Uyku, deniz, güneş, rüzgâr?
İşte benim bunlara verebilecek bir cevabım var..
Senelerdir kendimi en çok Aslıhan Pasajı’nda mutlu hissediyorum ben..
Kitapların o müthiş kokuları, pasajdaki her sahafın yüzlerindeki ifadeler, konuşmaları, en güzeli de dokunabilmek tüm bir tarihe…
Eski kitaplarda hep bir tarih gizlidir aslında. Ve dokunursanız, elinize bir yorgunluk deyiverir.. Yaşlanmış kitaplar huzurludur Aslıhan Pasajında, hele bir de onlara değer veriliyor ve iyi bakılıyorlarsa…
Aslıhan’ı oldum olası bir klasik müzik orkestrası gibi gördüm ben.. Ve her bir sahafı orkestranın birer parçası…
Aralarında, elbette ki çıkardığı melodiyi duymaktan daha çok zevk aldığım sahaflar oldu…
Ve işte kendimi en iyi şekilde bulabildiğim; Eylül Kitabevi.
Eylül, henüz 4 senedir varlığını sürdüren, Aslıhan’ın en nitelikli sahaflarından birine sahip olan kitabevi..
Ve Mehmet Bey, bir sahafın sahip olması gereken büyük bir genel kültür ve merakla donanmış..
Bir sahaf her şeyden önce bilgisiyle ve kültürüyle size güven vermelidir.  ‘’Bir kitabı sorduğunuzda hemen bilgisayar kayıtlarına bakma ihtiyacı duymamalı, bulundurduğu kitaplara hâkim olmalıdır.’’ diyor Mehmet Bey.
Ve ben de, Kitaplarla Yaşayan biri olarak, bu niteliği ararım her kitabevinde..
Ne yazık ki şimdilerde pek az sahaf kaldı bu hâkimiyete sahip olan.
O gün bana eşlik eden bir arkadaşımla giriyoruz Eylül’den içeri. Mehmet Bey (aslında ben ona direk Mehmet Abi derim J ) tüm sıcakkanlılığı ile ‘Hoş geldiniz’ diyor bize. Elinde bir Osmanlıca kitabı. Oturmuş tek başına Osmanlıca tekrarı yapıyor.
Ve keyifli bir sohbet başlıyor..
Ben de çok çok acemi olduğum için bu konularda ilk sorum ‘Kaç senedir sahafsınız?’ yönünde oluyor. Ve başlıyor anlatmaya:
-Ben 4 senedir sahafım. Önceden bu kelimeyi hak etmiyorum diye düşünüyordum. Çünkü sahaf olabilmek için belli bir bilgi ve kültür birikimine sahip olmanız gerekir. Üç-beş güncel kitap okuyup sonrada bunları satmak için yapıyorsan bu işi sen yalnızca bir kitabevisindir.
Öncelikle Osmanlıca bilmeli bir sahaf.  En azından, eline Osmanlıca bir kitap geçtiğinde içeriğini okuyabilmeli. Ve yazarlar ve kitaplar hakkında bilgi sahibi olmalı.. Yayınevlerini iyi bilmeli.. Ama yenilerini değil, eskileri. Yenileri zaten bilirsin. Önemli olan eskileri de bilebilmektir. Çünkü eline bir kitap geçer, önemli bir kitaptır. Sen bunu bilmediğin için değerinin altında muamele yaparsın ona.
Biri gelir ve bir kitap sorar. Kitabın adını biliyorsa  ve senin de elinde varsa tamam. Ama eğer ki bilmiyorsa ve mesela; ‘ben büyülerle ilgili bir kitap arıyorum’ dediğinde sen hemen; şunlar şunlar var, bu kitap iyidir, iyi anlatır diyebilmelisin. Kitabın her şeyinden bahsedebilmelisin mesela. Çevirmeninden söz etmelisin.
Çevirmenleri iyi tanımalı ve niteliklerine göre fiyat biçmelisin kitaplarına. Bu şekilde nitelikli bir sahaf olabilirsin.
-Yani sahaf olmak için ciddi bir birikim gerekiyor aslında.
-Kesinlikle. Mesela biri gelip ‘Osmanlı’nın 1600-1700 dönemiyle ilgili kitap arıyorum ama padişahları değil sosyal hayatı anlatan’ dediğinde, sen ona Abdullah Ziya Kozanoğlu’ nun kitaplarını göstereceksin. Çünkü Kozanoğlu, tarihi kurgulaştırıp roman haline getiren bir yazar. Dolayısıyla sen bunları bilebilmelisin.
Ardından Aslıhan’dan konuşmaya başlıyoruz, Mehmet Bey de bir hayalinden bahsediyor bize:
-Aslında ben Beyazıt’ta olmak isterdim. Burada bir pasajın içinde sıkışmış durumdayız adeta. Orası öyle mi? Açık hava. Şöyle elime çayı alacaktım, oturacaktım kapının önüne. Mis gibi.
-Ama Beyazıt eski özelliğini kaybetti. Biliyorsun. Evet, orası bir zamanlar gerçek bir sahaf mekânıydı ama şimdi gittiğinde yalnızca test kitapları görüyorsun.
-Evet. Ama öyle bir yerde olmak isterdim.
-Geldiğimizde elinde Osmanlıca bir kitap vardı. Biliyor musun Osmanlıca?
-Kendim öğrendim. Şimdi de tekrar ediyorum.
Dolayısıyla şaşırıyoruz. Osmanlıca karma bir dil. Ve öğrenmek de kolay olmasagerek. Ve bize elindeki kitabı anlatıyor. Bir nevi 'Kolay Osmanlıca' kitabı.
Bu sırada da bir yandan kitaplar gösteriyor bizlere. Halikarnas Balıkçı’ sının ilk baskısını çıkarıyor.
Merak ediyorum ve ‘Eylül’ün en yaşlı kitabı hangisi?’ diye soruyorum.
-1650 basımlı, bir Fransız seyyahın Türkiye seyahatnamesi. Kitabın ismi şu anda aklımda değil ne yazık ki. Fransızcaymış Almancaya çevrilmiş. Benim elimde Almanca olan mevcut.
Şaşırıyorum.
-1650? Eski takvime göre mi yeni takvime göre mi?
-Yeni takvime göre. Bunun dışında, Latin harfleriyle olan ilk kitap da; Emile Zola’nın Hakikat isimli eseri. Reşat Nuri çevirisi, 1929 basım.
Kitabı inceliyorum. Güzelce ciltlemiş Mehmet Abi. Kitaplara ne kadar değer verdiğini buradan da anlayabiliyoruz.
İnanın Sevgili Kitap Kurtları, bu kitaplara dokunmak çok müthiş bir duygu.
Bu sırada Sabahattin Ali’nin ilk basımlı (1937) Kuyucaklı Yusuf’u ve Aziz Beler’ in 1946 basımlı Tüylendi Ailesi isimli eserleri de gösteriyor bize.
-Tek merak ettiğim ve beklediğim ne biliyor musun? diyor.
Nazım Hikmet’in veya Sabahattin Ali’nin imzalı bir kitabı…
Ardından soruyorum:
-Son dönemde okuyup en beğendiğin kitap hangisi?
-Valla çok okuyorum ama son zamanlarda hiçbirini beğenmedim. 
Böyle böyle güzel bir sohbet sona eriyor..
Teşekkür ediyor ve ayrılıyoruz…
Mehmet Ağkuş
Eylül Kitabevi
Adres: Meşrutiyet Cad. Aslı Han No: 10/48 Galatasaray-İst.
Telefon: (0212) 243 58 21
GSM: (0544) 774 60 89
Mail:
mehmetagkus@gmail.com
En kısa zamanda ziyaret etmenizi tavsiye ederim.
Raflarla dolu dünyada, kitap kokularından hayatınız boyunca mahrum kalmamanız dileğiyle…
Keyifli okumalar..
Unutmayın; hayat sayfalarda…

2 yorum:

Mimosa dedi ki...

Aslıhan Pasajını hep çok duyuyordum ne zamandır da gitmek istiyorum, aklımda ama bir türlü denk getiremedim. Açık adres de vermişsiniz. Yazınızı okumak çok işime yaradı ve Mehmet Bey'in sohbeti de çok keyifliymiş gerçekten :) Eski kitap gördüm mü yenilerini gözüm görmüyor adeta, çok özel ve anılarla dolu onlar...
Benim de bloguma göz atmak isterseniz: http://iremimosa.blogspot.com/ Teşekkürler :)

kitaplarlayasiyorum dedi ki...

Aslıhan çok donanımlıdır. En yakın zamanda gidersiniz umarım. İnanın pişman olmayacaksınız.
Ve evet çok haklısını. Her eski kitap çok özel anılarz taşır üstünde.
Raflarla dolu dünyada, kitap kokularından mahrum kalmamanız dileğiyle... :)

EMEĞE SAYGI

Aksi ispat edilmediği sürece, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu 81. Maddesi gereği eserin tamamının telif hakları yazara aittir. Herhangi bir şekilde ''alıntı olduğu ve hangi yazara ait olduğu'' belirtilmeden ve yazıların linki verilmeden kullanmak hırsızlıkla eşdeğer suçtur. İlgili kanun gereği eser sahibi şikayetçi olduğu taktirde cezai müeyyidesi 3 yıldan 6 yıla kadar paraya çevrilemez hapis, 150.000/300.000 Tl ağır para cezasıdır..