5 Ekim 2012 Cuma

Güzel Haberlerim Var


Merhabalar,

Bugün size tazecik ve güzel mi güzel haberlerim var.
Büyük usta Yaşar Kemal'in ''Çıplak Deniz Çıplak Ada'' isimli merakla beklenen yeni eseri çıktı.

Bir Ada Hikayesi'nin 4'üncüsü olan bu eseri ben de az önce temin ettim.
Şimdiden çok meraklı ve heyecanlıyım.
Eminim ki sizler de öylesiniz.

Bizlere okumayı unutturmaya çalıştırdıkları, beyinlerimizi savaş gibi, ölüm gibi, nefret gibi, korku gibi belki de hayatımızın sonuna dek bizimle yaşayacak derin yaralar ile doldurmaya çalıştırdıkları şu günlerde zihinlerimize tazecik umutlar serpiştiriyor Yaşar Kemal.

Edebiyatımızın yaşayan efsanesi her seferinde daha büyük bir dalga gibi bizleri kendine ve eserlerine bir kez daha hayran bırakıyor...
İyi ki var, iyi ki popüler kültürün saçma kitaplarından bizleri sıyırıp ''titreyin ve kendinize gelin!'' diyor ve gerçek edebiyatı her seferinde bizlere bir kez daha hatırlatıyor.

Çok yaşa sen Yaşar Kemal..
Çok yaşa ki çok yaz.
Çok yaz ki çok öğret...
Çok öğret ki yarınlarımız umutlu olsun...


      Keyifli okumalar.. 
 Unutmayın; hayat sayfalarda...

1 Ekim 2012 Pazartesi

Onu Unutmalısın


Merhabalar,

Bugün sizlere edebiyat dünyasından elini eteğini çekmiş bir türden bahsedeceğim.
Fotoroman.

Vakt-i zamanında revaçta olan, neredeyse herkesin elden ele dolaştırdığı, keyifle okunan ve Hürriyet'in ekinde yayınlanan bir türdü. Şimdi eskisi gibi hatırlanmayan bu türün zamanla yitip gitmesi hüzün verici.

İkinci 2012 Beyoğlu Sahaf Festivali turumda Eylül Sahaf 'da rastlayarak aldığım Onu Unutmalısın da bu türün keyifli örneklerinden biri.

Bir türk filmi havasındaki bu fotoroman klasik bir konu olan zengin kız fakir oğlan aşkı ile başlayıp gerçek mutluluk ile son bulur.
Esas oğlanımız Richard bir şofördür. Aşık olduğu esas kız Anna ise zengin ve kibirli bir babanın kızıdır. Ve elbetteki baba, kızının bu her bakımdan kendi asaletlerine uygunsuz adam ile beraber olmasını istemez. Böylece Richard garip bir şekilde tanıştığı Greta isimli güzel hanımın da yardımlarıyla zengin olmanın yollarını arar ve sevdiği kadın Anna'dan bir süre ayrı kalmak durumundadur.
Greta, Anna, Richard aşk üçgenine Walter isimli genç bir beyin de dahil olmasıyla gerçek aşkını bulan şoförümüz Richard artık mutlu bir sona hazırdır.

Hoş vakit geçirmek isteyenlerin türk filmi tadındaki benzer fotoromanları okumalarını öneririm.

       Sizi yormadan güzel zaman geçirtecek ve zamanınızı da çokça çalmayacak bu fotoroman'ın elimdeki baskısı 23 Temmuz 1979 tarihine aittir.
       Zamanın parasıyla 10 Lira ederindedir.
       Sahaf fiyatı iki buçuk liradır.
     
       Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Erdoğan Egeli
       İdare ve Basıldığı Yer: Ceylan Yayınları Matbaası
     
      
Keyifli okumalar.. 
 Unutmayın; hayat sayfalarda...

30 Eylül 2012 Pazar

Yurttaş Kane


'Kane: Bu kadar zengin olmasaydım gerçekten büyük adam olacaktım.'


Merhabalar,
Daha önce de sizlere bahsetmiş olduğum gibi bu blogumda Orson Welles'in muhteşem eseri Yurttaş Kane'in senaryosunun, Nijat Özön incelemesiyle kitaplaştırılmış ve sinemaseverlere sunulmuş halini ele acağım.

Bazı eserler, ister yeni ortaya çıkarılmış olsun, ister nuh nebiden kalma, ister rengarenk olsun, ister siyah beyazın asaletiyle kavrulsun eğer iyi bir işse ve yenilikleri ile öğretici niteliğe de sahip olabilmişse asla unutulmaz. Birer kült haline gelen bu eserler, zamansızlaşır ve evrenselleşir. Artık hangi tarihte, nerede, kimler tarafından yapıldığından çok eserin niteliği ve niceliği konuşulur. Ulusallıktan çıkan eser, bambaşka ülkelerin bambaşka insanlarının bambaşka dünyalarında yerini bulur. Ve işte artık eser, onu ortaya çıkaranın değil, insanlığındır.

Yuttaş Kane de tıpkı yukarıda bahsi geçen eserler gibi gerek sinema, gerek siyaset, gerek sosyal ve daha kapsamlı olarak sanat dünyasında sarsılmaz bir yer bulmuştu kendine.
1900'lerin sinemasına başka bir güzellik katmış, alışılmışın aksine oyuncularını Hollywood yıldızları yerine The Mercury Theatre'den seçerek onların birer kukladan çok insan olduğunu kanıtlamıştır.
Welles'in Yurttaş Kane macerası üzerine çok daha fazla konuşulabilir ancak bu detayı sinema ile ilgilenen bloggerlara bırakmak daha doğru olur diye düşünmekteyim.
Filmden bahsetmeyi ise çok sevdiğim ''Yeni Dalga''nın önderi François Truffaut'un bir sözüyle noktalamak isterim:
''1940'lardan beri sinemada sözü edilmeye değer ne varsa Citizen Kane'den etkilenmiştir.'' François Truffaut

Gelelim kitaba.
Senaryonun yer aldığı kitabı daha bir sevdiren ve sinema dünyasına dair bir şeyler öğreten kaliteli bir incelemeyle karşı karşıya kalıyoruz okurken.
Nijat Özön cümleleri arasına, Yurttaş Kane ile beraber zamanın sineması hakkında tüyolar serpiştirmiş ve okurun dikkatini doğru noktalara çekmeyi başarmış görünüyor.

Zamanın ''büyük adam''larından B. William Randolph Hearts'ın Kane ile olan benzerliğini de ele alarak, filmin çekimleri sırasında Hearts'ın müdehale etmeye çalışmaları ile beraber Welles'in eserini savunmalarından tutun da Rosebud'ın gizemine, geniş açı kullanımından tutun da gözün gördüğünün ötesinde, sahneleri bütünleştirmesine kadar tüm detayların ince bir yalınlık ile sunulmasını sağlamış Özön.
Hayatın aslında büyük bir puzzle olduğunu ve bu puzzleın en önemli parçasının kimi zaman Rosebud olabileceğini hüzünlü bir şekilde gösteren Kane'i anlayan ve bizden de kimi parçaların zamanın ve yorgunluğun içerisinde kaybolmuş olabileceğini gösteren bir açı ile yaklaşıyor.

Ağır ve didaktik bir öğreticilikten tamamen uzak ve bu sadelikte dahi incelemenin niteliğini bozmadan bilgiyi doğrudan okura iletebilen  dili ile sinemaya hevesli olanların mutlaka incelemesi gerektiğini açıkça beyan ediyor Özön.
Bir roman olmayan bu kitap, filmin ilk seyrinden sonra okunmalı. Nitekim Özön'un incelemesinin hemen ardından gelen senaryo ile filmi bir kez daha izlemiş oluyorsunuz zaten.
Ancak incelemede bahsi geçen sinemanın teknik konuları ile ilgili detaylara daha dikkatli bakmak isterseniz, elbette bir kez daha izlemeniz doğru olacaktır.

       Elimdeki kitap Bilgi Yayınevi’ndan çıkmış olup birinci basımın liste fiyatı 6 tl dir.
       1965 yılında ilk baskısı çıkan kitap en son 1995 yılında basılmış ve liste fiyatı 9 tl olarak belirlenmiştir.
  
       Kapak Düzeni: Ozan Sağdıç
     
      
Keyifli okumalar.. 
 Unutmayın; hayat sayfalarda...

28 Eylül 2012 Cuma

Gelir Gelmez Festival '12


Merhabalar,
En son blogumda sizlere festivalin haberini vermiş ancak il dışında olduğum için açılış günü orda olamayacağımdan bahsetmiştim.

22 saatlik bir otobüs yolculuğunun ardından İstanbul'a ayak bastım ve işte sonunda koşarak festivale gittim.

Yine o müthiş kitapların müthiş kokuları karşıladı ben daha adımımı içeri atmadan...
''Tamam.'' dedim kendime, ''bugün keyifli geçecek.''
Sırasıyla tüm sahaflarda kitaplara bakındım, kitaplar aradım, kitaplar soludum, güleç yüzlü sahaflar ile sohbetler ettim ve işte henüz girdim eve.

Yeni insanlar tanımanın, kitaplar hakkında sohbet edebiliyor olmanın, bir kitaba bakınırken fikir alışverişi yapabildiğin insanlarla bir arada bulunabiliyor olmanın güzelliğiyle ufak bir tebessüm, gezindim tüm gün.

İsminizi dahi bilmiyordum ak saçlı beyefendi ancak kitapların içinde dalıp gitmişken dahi güler yüzünüz ile bana yer açtığınız için teşekkür ederim.
Siz hanımefendi, Şibumi'nin ilk basımı üzerine sohbet ettiğiniz için teşekkür ederim. Söylediğiniz yerde baskıyı buldum, tekrar teşekkür etmek için bakındım ancak sizi göremedim. Sağolun.
Siz genç beyler, sohbetiniz bizler kitapları incelerken çok iyi geldi, teşekkürler.
Ve elbette ki şu kocaman dünyanın içinde nefes almamızı sağlayan, bizlere yepyeni dünyalar, yepyeni kapılar, yepyeni hayaller ve yepyeni umutlar açan sizlere sonsuz teşekkürler sevgili Kitaplar...
Ve geri kalan tüm eski, barış, huzur, sahaf, kitap severler...
Böyle güzellikleri beraberce paylaşabiliyor olduğumuz için teşekkür ederim. Festival alanından ayrılırken gördüm ki birlikle huzurlu kalmamız için hala bir umut var.

Ve işte eve geldiğimde elimde Şibumi, Yurttaş Kane, arşive eklenecek ve bir kez daha Huysuz İhtiyar'ı yad ettirecek 5 adet gırgır ile iki de fotoğraf var sıcak bir mutlulukla.

Hemen Yurttaş Kane'e başlıyor ve bundan sonraki yazımın bu kitap hakkında olacağını umut ediyorum.
Sağlıcakla kalın sevgili kitapseverler...

Keyifli okumalar..
Unutmayın; hayat sayfalarda...

21 Eylül 2012 Cuma

2012 Beyoglu Sahaf Festivali

Merhabalar,
Oncelikle bloglarimi okuyan herkesten ozur dilerin. Cok uzun zamandir hicbir sey yazmadim. Ancak simdi verecegim guzel haberin ardindan, etkinlik son bulur bulmaz yep yeni degerlendirmelerle devam edecegim yola.
Guzel sehrim Istanbul'da olmadigim icin acilis gunune yetisemeyecek olmanin huznuyle:
Evet Sevgili Kitapseverler, 2012 Beyoglu Sahaf Festivali basliyor.
25 Eylul-14 Ekim tarihleri arasi, yeryuzunun en guzel kokusu olan emektar kitaplarin rayihalarini solumak ve diger "biz"lerle bulusmak uzere festivalde olacagiz.
Bulundugum konum ve imkansizliklar itibariyle net bir bilgi alamamakla birlikte festival metkezinin kuvvetle muhtemel Tepebasi TRT binasinin alani olacagini dusunmekteyim. Net bir bilgi alir almaz sizlerle paylasacagim.

Gecen sene festival suresince sahaflara yonelik "cok pahali degil mi?" elestirileri getirildi. Ve kitapseverlerin benzer kaygiyi bu seneki festival icin de tasidiklari konusunda yazilar okudum. Ne var ki ben, gecen sene, degmez eserlerin fahis fiyatlardan satildigina sahit olmadim. Bu sene de makul fiyatlar cercevesinde ucretler olacagini dusunuyor ve umut ediyorum.
Sizlerin aksi yonde bir gozleminiz olduysa, paylasmanizi rica ediyorum.

65 sahafin yer alacagi festival 10.00-22.00 saatleri arasi ziyaret edilebilecek. Ben de doner donmez festival alanina gidip izlenimlerimi sizlerle tekrar paylasacagim.

Iyi gezmeler sevgili kitapseverler.
Unutmayin; hayat sayfalarda...

6 Şubat 2012 Pazartesi

Dinle Küçük Adam



Merhabalar,
Kendinizi tanımaya hazır mısınız?
Aynada düşüncelerinizin gözlerinizi yakalamasına?
Kusurlarınızı görmeye hazır mısınız?

Wilhelm Reich 1897 doğumlu psikiyatrist, psikanalist, düşünür.
1920lerde Sigmund Freud ile çalıştı ve hayatı boyunca önemli bir analist olarak anıldı.
Hastalarda beliren semptomların cinsellik, ekonomi, sosyal hayat gibi nedenlerden ileri geldiğini savunarak psikolojik pek çok rahatsızlığı bireyin toplum içerisindeki konumu ve seviyesi ile bağdaştırdı.
Bu yönü ile de psikanaliz ile Marksizm arasında bir bağ kurmaya çalıştı.
Pek çok düşünürü ve bilim adamını etkiledi ve onlardan etkilendi.
Psikanalizin pek çok tabusunu yıkmayı başardı ve bu yönüyle de bir yandan pek çok kişi tarafından eleştirilirken bir yandan da el üstünde tutuldu.
Bir dönem Psikoanalitik Cemiyeti’nde iken komütern, Avusturya Marksistleri ve Komünist Partisi ve Sigmund Freud okulu ile tartışmaları ardından partiden ve cemiyetten atıldı.
Evlilik dışı cinsel ilişki, kürtaj ve kadınların sosyal ve işlevsel özgürlüklerini kazanması gibi pek çok konunun üzerinde durarak bu gibi önemli konuların tartışılmasına önayak oldu.
Fikirlerinin ve ideallerinin peşini hiç bırakmadı.
Düşündüğünü söylemek en büyük ilkesi oldu ve tüm insanlığa seslendi:
Dinle Küçük Adam.

Reich hepimizi sarsan bu kitapta insanın en iğrenç, en patavatsız, en kötü ve olabileceği en çirkin yanlarını vurmuş tüm okurların yüzlerine..
‘Sen Küçük Adam kendi hakkındaki fıkrayı dinliyorsun ve içten gülüyorsun..’
İçine atılmış/itilmiş olduğumuz bu sahte düzende, kimliklerimizin ve fikirlerimizin farkındalığını tatmadan, belki de koyundan hiçbir farkımız olmaksızın yaşadığımız hayatların anlamsızlığını vuruyor yüzlerimize..
Evet sevgili okur..
Bu kitap gerçekten rahatsız edici…

Öncelikle bir insan olduğumuzu unutarak, sonradan kazandığımız statülerimiz olan ırk, din, dil, millet gibi kastlarımıza olan düşkünlüğümüzü tapınma ayinlerine dönüştürdüğümüz yaklaşımlara kin kusuyor adeta haklı bir gerekçe ile. Aşağıladığımız bizden ‘farklı’ olan tüm o diğer insanlara gösterdiğimiz çirkinliği seriyor önümüze ve diyor ki:
‘Aşağılayıcı ya da burnu havada olarak ‘Yahudi’ derken kendi dar kafalılıklarını daha da küçük duyumsuyorsun.’
Ve düşündürüyor Reich.
Sahi…
Herkes bizim gibi olsa ve bizim gibi düşünseydi hayatın ne anlamı kalırdı ki?
‘Hiçbir canlı ifadeye, hiçbir özgür, doğal harekete tahammül edemiyorsun.’
Yakılan bir sürü kitap ve ‘düşünce suçluları’ temsili bir örneğidir Reich’in haklı sözlerinin.
Peki ama neden?
‘Sen Küçük Adam!. ‘Yaşa! Diye bağırmak için, ara sıra başını bataklıktan dışarıya çıkarıyorsun.’


Ve sürekli şöyle söylüyorsun:
‘Ben kimim ki, kendi fikrim olsun!’

Artık gözlerini açmalı insan.
Artık düşünebilmeli..
İçine itildiği ve güdüldüğü bu sistemde gözlerinin bağlarını açabilmeli..
Ne zaman ki göğsünü gere gere dur der bir şeylere..
O zamana kadar:
‘Diktatörlere ve zalimlere ama, kurnazlara ve zehir saçanlara, bokböceklerine ve sırtlanlara eski bir bilgenin şu sözleriyle seslenin:Kutsal sözlerin belgilerini diktim bu dünyaya.
Palmiye ağacı çoktan kuruduğunda,
kaya paralanıp dağıldığında,
parlak hükümdarlar çoktan
çürük yaprak gibi toz olduğunda:
Taşır her günah selinden Nuh’un bin gemisi
benim sözümü:  Var olacaktır!
Sevgili okur.
Artık uyanma vakti..
Bu kitabı okumalı ve rahatsız olmalısınız.

       Elimdeki kitap Cem Yayınevi’nden çıkmış olup liste fiyatı 8 tl dir.
       Türkçesi: Yüksel Pazarkaya
       Dizgi: Mustafa Balaban
       Baskı: Umut Matbaası

      
      
Keyifli okumalar..                          
Unutmayın; hayat sayfalarda...

2 Şubat 2012 Perşembe

Sihirli Kitap



Merhabalar Sevgili Kitap Kurt(cuk)ları..
Sizler için bu yazımda Fatih Erdoğan’ı seçtim..

Fatih Erdoğan 23 Nisan 1954 İzmir doğumlu, Boğaziçi Üniversitesi Makine Mühendisliği mezunu bir yazar. 1980 yılında ‘mavibulut yayınları’nı kurduktan sonra pek çok farklı uğraşla beraber çocuklar için kitaplar yazmaya başladı.
Ve onun eserleri arasında, bende bambaşka bir yeri olan Sihirli Kitap..

Henüz kitapların gizemlerini bilemediğim yıllarda, edebiyat öğretmeni teyzem tarafından bana armağan edilmişti Sihirli Kitap.
‘Kapağı aç
Merak et
Tek gereken
Cesaret’


Kapağını açıp ‘Eyvah! Tarih Sınavı’ yazısını gördüğümde almıştı beni bir merak ve okumaya koyulmuştum.
Fatih Bey’in akıcı dili, lezzetli kurgusu ve çocukların dünyasından bir köşeden göz kırpan kalemiyle, nefes almadan bitirmiştim kitabı. O bir Sihirli Kalem’di.
Öyle güzel hayaller vardı ki, sobanın yanında iki büklüm okurken gizemine kapılmış, gidivermiştim başka diyarlara..   

Sonra -çocuk aklı işte- arkadaşımdan dönerken kafama bir palamut düşmesini umut edip doğum günlerimde sihirli bir kitap bekledim.  

Bir gün, neden bilmiyorum, Sihirli Kitap birden yok oluverdi. Onu kaybetmenin verdiği üzüntü ise tarifsizdi.
Ve bu sene Kitap Fuarı’nda karşıma çıkıverdi aniden..
Görür görmez aldım. Görevli hanım bana ‘kardeşinize mi?’ diye sorduğunda ‘hayır’ cevabını verip başımdan geçeni anlattığımda ‘o halde sihirli kalemle tanışmak ister misiniz?’ diye sordu.
İşte o an hayatımın en güzel dakikalarını yaşadım.
Fatih Erdoğan’la tanışmış Sihirli Kitap’ı Sihirli Kalem’e imzalatmıştım…

Ve yeniden okudum..
Çocukların hayal dünyasına hitap eden bu Sihirli Kitap’ı mutlaka çocuklarınıza, kardeşlerinize kısacası küçüklerinize okutmalısınız…
İnanın bu kitap onları gülümsetecek…

Ve siz Sevgili Kitap Kurt(cuk)ları;
Bu kitap sizi hak ediyor…
       Elimdeki kitap MaviBulut Yayınlarıı’ndan çıkmış olup liste fiyatı 11 TL’dir.
       Kapak ve İç Resimler: Huban Korman
       Editör: Keriman Güldiken
 
Keyifli okumalar…
Unutmayın; hayat sayfalarda

19 Ocak 2012 Perşembe

Karahindiba


‘O an Güzelkoy Kasabası'nda herkes uykudayken, beyaz bir pelikanın camdan kalbi binlerce parçaya ayrıldı..’


Büyüdükçe inanmayı bırakır insan çocukluk hayallerine..
Masallara inanmayı bırakır, sevmeye inanmayı, hayata inanmayı, inanmaya inanmayı bırakır..
Ve gittikçe yalnızlaşır..

El mahkum herkes böyle mi olur, bunu engellemenin yolu var mıdır bilinmez..                       
''Anılar da su ister...'' demiş Haydar Ergülen
Ve elbette her insan gün gelir hatıralarını sular..
Belki sokakta bir yüzde, belki bilinmedik bir seste, belki ağızdan dökülen yorgun kelimelerde..
Kimi zaman bir kütüphanede veyahut bir kitabevinin rafları arasında…

Ve işte böyle oldu haftalar öncesinde bana…
Çocukken tüm hayallerimle inandığım, ne kadar derinden üflersem dileğimin o kadar erken gerçekleşeceğini düşündüğüm ve her insan gibi büyüdükçe unuttuğum ya da hafızamın kenarına ötelediğim ‘karahindiba’yı bir kitabevini süslerken buldum…
İnanın o an için tıpkı eskisi gibi tüm gücümle üflemek geldi içimden kitaba doğru…
Ve aldım…

Birkaç  gece önce okuyabildim kitabı..
Nedendir bilinmez aldığım günden beri kapağını açamamış, sayfalarını kurcalayamamıştım..
Ama artık bir yerlerden başlamam gerektiği dank edince kafama başladım okumaya..      
‘Sen, hepiniz çirkin bir balıkçının oltasına yakalanmışsınız. Balıkçının ayaklarının dibindeki kovanın içinde yaşamak için çırpınıp duruyorsunuz. Dünyayı o kova, yaşamayı ölmemek sanıyorsunuz. Özgürlüğünüz o kovanın hacmi, ömrünüz gün bitip balıkçı eve dönene kadar.’

Hayat boyu bir şeyleri yapmamak için ürettiğimiz bahaneler, insanları ve yaşamayı anlamayışlarımıza anlam katmış bir tık daha..
Hep söylerim, bu dünyada iki tip insan vardır diye;
Hayatta yaşayanlar, hayatı yaşayanlar
Hayatta yaşayan her insanı derinden sarsan bu kelimeler kendine getiriyor insanı…

Sinan Bey’in özellikle ‘kitap okuyamama bahanesine’ alttan alta değinmesi son derece memnun etti beni.
Etrafımızdaki herkes kitap okuyamamaktan, işlerinin çok yoğun olduğundan ve hiç boş vakitlerinin olmadığını söyler dururlar..
Oysa ‘doğu-batı’ kitabevinin çıkardığı takvimlerden birinin üstünde yazdığı gibi
‘boş zamanlarınızda kitap okumayın’.

Kitap bittiğinde ve arka kapağındaki sallanan sandalyeyle yüz yüze geldiğimde içimde garip bir his vardı…
Yüzeysel olarak bakıldığında yazar işsizlik sorununa değinmişti..
Oysa derine inildiğinde aslında tüm kelimeler, içinde birer his saklamıştı…
Yalnızlık, dostluk, ümitsizlik, bir şeylere olan inanç, sevgi ve pek çok şey daha..
Ve sanırım biraz bir şeyler buldum benden…

İlk kitap için düşünülebilecek ortalamanın birkaç tık daha üstünde başarılı sayılabilecek olan Karahindiba, okurken keyif verecek bir öykü…
Sade bir dil, yalın bir kurgu ile kaleme alınan bu kitap sizi yormadan, güzel hayallere götürecek ve belki de eskide kalan bazı hikayelerinizi hatırlatacak nitelikte.. Şimdilerde bir şeyler yormuşsa sizi ve sakin bir şeylerle vakit geçirmek istiyorsanız bu kitap tam da size göre olabilir…

 
      Elimdeki kitap Sel Yayıncılık’dan çıkmış olup liste fiyatı 10 tl dir.
       Genel Yayın Yönetmeni: İrfan Sancı
       Editör: Bilge Sancı
       Düzelti: Ayten Koçal
       Kapak ve Teknik Hazırlık: Gülay Tunç
       Baskı ve Cilt: Yaylacık Matbaası

      
      
Keyifli okumalar..                          Unutmayın; hayat sayfalarda...

EMEĞE SAYGI

Aksi ispat edilmediği sürece, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu 81. Maddesi gereği eserin tamamının telif hakları yazara aittir. Herhangi bir şekilde ''alıntı olduğu ve hangi yazara ait olduğu'' belirtilmeden ve yazıların linki verilmeden kullanmak hırsızlıkla eşdeğer suçtur. İlgili kanun gereği eser sahibi şikayetçi olduğu taktirde cezai müeyyidesi 3 yıldan 6 yıla kadar paraya çevrilemez hapis, 150.000/300.000 Tl ağır para cezasıdır..